Hangi Kılıçdaroğlu Türkiye’nin Cumhurbaşkanı Adayı?

May 7, 2023

Kılıçdaroğlu'nu Woody Allen’ın Zelig filmi üzerinden anlamaya çalışmak daha yerinde olacak: Direnişçiyle direnişçi, cumhuriyetçiyle cumhuriyetçi, demokrat görünce demokrat, hatta fiziksel özellikleri dahi muhatabına göre şekil alan bir adamdır Zelig.
CHP Genel Başkanı ve Millet İttifakı Cumhurbaşkanı Adayı Kemal Kılıçdaroğlu, Uşak’ta düzenlenen bir mitingde. 24 Nisan 2023 Foto: Anadolu Ajansı

H

Hayatına dair anlattıklarına göre, adı sonradan Tunceli olarak değiştirilen Dersim doğumlu Kemal Kılıçdaroğlu 68 kuşağından, Sosyal Demokrasi Dernekleri Federasyonu Bilim Kurulu’nda çalışmış, hemen hemen bütün öğrenci eylemlerine katılmış, Toplumsal ve Kültürel Eylemler Derneği Başkanlığı yapmış bugün 74 yaşında bir siyasi lider. 26 yıllık bürokrasi geçmişinden sonra siyasete atılmak üzere CHP kurucularından Milli Şef İnönü’ye kafa tutmasıyla tarihe geçen DSP Lideri Bülent Ecevit’in kapısını çalıp sonuç alamayınca 2002’de Cumhuriyet Halk Partisi’nden siyasete girdi.

CHP’nin altı okuna sıkı sıkıya bağlı genel başkanı merhum Deniz Baykal skandal bir kaset marifetiyle alaşağı edildikten sonra 2010’da partinin genel başkanı oldu. Bütün bu geçmişine rağmen yine de eski Başbakan Tansu Çiller’le görüşmesinin ardından başbakanlığın uzun koridorunu geri geri yürüyerek çıkmasıyla hatırlanan eski bir SGK genel müdürünün bir gün Türkiye’ye cumhurbaşkanı adayı olabileceğini düne kadar kimse tahmin edemezdi.

Çok çok küçük de olsalar İslamcı muhafazakâr üç partiyi boncuk tanesi gibi önüne dizmesi en stratejik hamlesiydi. Aksi takdirde onların toplamının birkaç kat oy oranına sahip PKK’nın siyasi kolu HDP desteği bir yana sağcı milliyetçi İyi Parti’yle ittifak kurabilmesi de imkansızdı. Partisinin bir önceki seçimde cumhurbaşkanı adayı ancak yüzde 30 oy almış, çok partili siyasi hayatta bir kere bile tek başına iktidar olamamış CHP’nin, sırtında taşıdığı tarihi bagajıyla herhangi birini Cumhurbaşkanı seçtirme ihtimali aritmetik olarak da siyaseten de imkansızdı. Millet İttifakı’nın irili ufaklı altı partisinin Cumhurbaşkanı adayı “Söz veriyorum Bay Kemal sözünden dönmeyecek. Sana söz” diye bir sloganla Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin iki favori adayından biri oldu. Hiç olmazsa seçim sloganı bu olmamalıydı!

İnsan kendini nereye nispet ederse oraya aittir der İbn Haldun.  Kemal Kılıçdaroğlu CHP Genel Başkanı olduktan sonra verdiği röportajlardaki beyanlarında “Dedelerimin dedesi eşkıyaymış, öyle derlerdi, herhalde bu sebeple babam Karabulut olan soyadımızı Kılıçdaroğlu’yla değiştirmiş” diyor. 2018’de partisinin grup konuşmasında ise “Benim büyük dedem Seyyid Mahmud Hayrani’dir” demişti. 13. yüzyılda yaşamış büyük sufi alim Seyyid Mahmud Hayrani dedesi olunca, haliyle bir büyük dedesi Fatih Sultan Mehmet’in kadısı, diğer bir büyük dedesi ise Fatih’in sadrazamı olmuş oldu.

Daha önce Yörük Çalıştayı’nda “Osmanlı’nın zulmüne karşı bu çadırlarda ne mücadeleler verildi” diye uzun bir konuşma yapan Kılıçdaroğlu, Ocak 2023’te Büyük Yörük buluşması öncesi bu defa “zalim Osmanlı” konuşmaları yapmadığı gibi televizyon kameraları önünde dedeleri olduğunu iddia ettiği zatların türbelerini de ziyaret etti. Hatta bununla da kalmadı, seçim kampanyası sırasında hangi şehre gitse türbe ziyaretine koyuldu.

Kemal Kılıçdaroğlu “Paris bir ayine değer” diyerek kral olabilmek için Protestan mezhebinden Katolik mezhebine geçen Fransa kralı IV. Henry gibi mezhep değiştirip Alevilikten Sünniliğe geçmedi. Buna gerek de yok, Türkiye Fransa değil, Protestan Sosyalist Lider Lionel Jospin 2002’de ilk turda ülkenin Breton asıllı aşırı sağcı liderinin dahi gerisine düşmüştü. Kemal Kılıçdaroğlu da Jospin değil.

Eski CHP Milletvekili Ensar Öğüt’ün yazıp yayınladığı kitaplara ve Kılıçdaroğlu’nu destekleyen medya kuruluşlarında ikide bir söylediğine göre zaten “Kuran-ı Kerim’i ezbere biliyor. Ayetleriyle birlikte ezbere biliyor”, bu durumda bir hafız. Ayrıca her yıl Ramazan ayında ziyarete açılan Hırka-i Şerif camiine ilk defa gitti ve Peygamber Efendimizin Veysel Karani’ye hediye ettiği Hırka-i Şerif’i ziyaret etti. Kadir Gecesi’nde katıldığı iftarda “Esma-ül Hüsna’dan, yani Allah’ın sıfatlarından bahsettiği bir vaaz verdi, adaylığını da Berat gecesinde ilan etti. Saadet Partisi’nin Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanlığı adaylığını açıklamakla kalmadı, “Berat gecesi hürmetine Cumhurbaşkanlığı adaylığının Allah’tan başarıyla neticelenmesini” niyaz etti.

Millet İttifakı’nın diğer dört lideri, salondaki yeşil sarıklı beyaz sakallı amcaların yanı sıra “Türkiye laiktir laik kalacak “diye bağıran CHP’liler de hep beraber bu duaya “Âmin” dedi. Kılıçdaroğlu Saadet Partisi Genel Merkezi’nde ayrılıp CHP Genel Merkezi’ne gittiğinde bu defa “Dostların arasında, Halil İbrahim Sofrasında” ve “Türk milletinin Cumhurbaşkanı Kılıçdaroğlu” yazılı dev boy iki afiş önünde partilileriyle kucaklaştı. Nazım Hikmet’in “Dostların arasında, güneşin sofrasında, doldurun çocuklar doldurun içelim” dizelerinin biraz ondan, biraz bundan ne ondan ne bundan konjonktüre uygun yeni versiyonu buydu demek.

Dünyanın her yerinde siyasetçilerin yıllar içinde görüş değiştirmesi mümkündür, bu durum her zaman iyi olmadığı gibi her zaman kötü de değildir. Yahut siyasetçiler bazen bazı şeyleri çok açık söylemezler, siyasetin ve toplumun nabzını ölçerler ve zaman içinde bazı konuları daha açık beyan eder ve gereğini de yapabilirler. Kemal Kılıçdaroğlu’nun Dersim konusundaki değişikliği elbette anlaşılabilir, anlaşılmalıdır da. Ancak laiklik ve din hürriyeti konusundaki virajları yahut 15 Temmuz askeri darbe girişimindeki pozisyonları ve daha pek çok tutum değişikliği bu cinsten değil. Bizzat kendisinin de araştırdığı Dersim Olayları konusunda 2008’de “Dersim’i Cumhuriyet tarihinin çok karanlık ve derin bir olay olarak algılamamak gerekir” diye konuşurken 2011’de o dönem Başbakan olan Tayyip Erdoğan’ın “Devlet adına özür dilemek gerekiyorsa ben diliyorum” açıklamasından sonra pozisyon değiştirdi. Zaten tartışmayı Kılıçdaroğlu’nun siyasete soktuğu Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün başlatmıştı. Erdoğan “Dersim,

CHP hükümetlerinin onlarca, yüzlerce faciasından en acısıdır, en kanlısıdır… Dersim faciası karşısında özür dileyecek olan, bu faciayla yüzleşecek olan CHP’dir aslında” diye konuşurken Kılıçdaroğlu da “Sürgün edilenler var, onların da toprakları geri verilsin. Onları da aynen iade et” diye beyanat verdi. Bir daha da bu konuda hiç konuşmadı.

Partisinin tarih boyunca arkasına ordu ve yargıyı alarak din hürriyetini yok sayan sayısız icraat ve söylemine karşılık Kemal Kılıçdaroğlu da uzun yıllar aynı yoldan gitti. “Başörtüsü değil türban,” “türban siyasal simgedir,” veya “türban bir bez parçasıdır” tartışmalarında ön saflarda yer aldı. Üniversitede başörtüsüne serbestlik getiren değişikliğin iptali için anayasa mahkemesine başvurdu. AK Parti hükümetinin öğrencilerden başlayarak kamuda çalışma alanına kadar kadınlara kılık kıyafet hürriyeti tanıyan yasal değişikliklerinden sonra pozisyon değiştirdi. O kadar ki 8 Mart Kadınlar Günü vesilesiyle mecliste yaptığı bir konuşmada yasağın faili meçhulmüş gibi “Başörtülüsünüz diye sizin eğitim hakkınızı elinizden aldılar” dedi. Şurası çok ilginçtir ki, bugün hala CHP’nin parti politikası olarak siyaseten ve hukuken laiklik ve dini hürriyetler konusuna nasıl baktığına dair propaganda maksatlı dahi yazılı bir belge yok.

Askeri darbelerin dizayn ettiği bir başbakan ve üç bakanın idam edildiği bir ülkede siyasetçilerin bu yöndeki görüş ve beyanları elbette önem arz eder. Muhtelif tartışmalarda ihtimal dahilinde darbelere karşı nerede mevzi alacağını çok açık ifade etmişti aslında: “Siyasete gece yarısı bildirisi veya başka yoldan müdahaleyi reddediyoruz. Darbe olursa tankın önüne ilk çıkacak kişi ben olurum.” 15 Temmuz 2016 gecesi Atatürk Havalimanı’nı tanklarla çeviren darbecileri görünce itiraz etmek bir yana herhangi bir engelle de karşılaşmadan arkadaşlarıyla çıktı. ABD’li düşünce kuruluşu Stratfor sosyal medyadan darbeciler tarafından vurulması için Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın uçağının koordinatlarını servis ederken o Bakırköy Belediye Başkanı Bülent Kerimoğlu’nun evinde elinde kahvesi televizyondan darbe yayınlarını izledi. Hatta bu görüntüsünü basın danışmanı aracılığıyla medyaya verdi. Ancak 251 kişinin öldüğü 2.196 kişinin yaralandığı darbe girişimi başarısız olunca “sabaha kadar bombaların altında hep beraber milletimizle beraber darbeye karşı çıktık” dedi. Başka bir gün, her kimi muhatap aldıysa, “Her şey tiyatro” dedi. Nihayetinde kendisine bütün bu hallerin hatırlatıldığı bir soruya karşılık da “İyi de tank getirselerdi madem. Nerede tank?” yanıtını verdi.

Onu belki de İbn Haldun üzerinden değil de Woody Allen’ın Zelig filmi üzerinden anlamaya çalışmak daha yerinde olacak. “Direnişçiyle direnişçi, cumhuriyetçiyle cumhuriyetçi, demokrat görünce demokrat, hatta fiziksel özellikleri dahi muhatabına göre şekil alan bir gün İrlandalı, bir gün şişman ve göbekli, öbür gün Siyahi bir adamdır Zelig.

Kılıçdaroğlu defalarca partili cumhurbaşkanlığına kesinlikle karşı olduğunu söyledi. Hatta bu söylem masayı da bir araya getiren çimento oldu. “Bir partinin Genel Başkanı Cumhurbaşkanı adayı olur ve seçilirse tarafsızım diye nasıl namusu ve şerefi üzerine yemin edecek? Benim namusum ve şerefim bu kadar ucuz mu?” dedi. CHP Genel Başkanlığı web sayfasında bu nevi sayısız beyanı hala duruyor. Cumhurbaşkanı adayı olduğu Millet ittifakı liderlerini de ikna edip açıklanan yol haritasının 11. maddesine göre eğer seçilirse hem partideki genel başkanlık koltuğunun hem de cumhurbaşkanlığı koltuğunun sahibi olacak.

Wood Allen’ın filminde seyirci son kertede Zelig karakterine merhamet duyar. Zira Zelig’in bütün bu insanüstü uyum çabası sadece sevilmek içindir oysa Kılıçdaroğlu’nun burada yazılanlardan ibaret olmayan derin zikzakları sadece seçilmek ve muktedir olmak için. Nitekim hakikat-sonrası (post-truth) çağının popüler ansiklopedisi Wikipedia’ya da girdi Kılıçdaroğlu’nun lakapları. Aynı zamanda, o bir Piro, bozkurt, demokrat amca, sakin güç, Bay Kemal, Gandi Kemal, mücahit, bozkurt, yiğit oğlan, seyyid.

Kılıçkaya worked as a journalist for Cumhuriyet and Milliyet newspapers. In 1992 she moved to Paris and completed her studies in International Relations. After returning to Turkey in 2009, Kılıçkaya started working for Habertürk. In 2016, she formed a three-part documentary on DAESH.